İçindekiler

Torasik Aort Neresidir?
Aort damarı, kalpten çıkarak göğüs boşluğundan geçip karın bölgesine ulaşan ana atardamardır. Bu uzun damar yapısı üç ana bölüme ayrılır:
- Asendan (çıkan) aort: Kalpten çıkan ilk bölüm.
- Arkus aort: Yay şeklinde kıvrım yapan orta kısım.
- Torasik aort: Göğüs boşluğu içinde, arkustan sonra başlayıp diyaframa kadar uzanan iniş kısmı.
Anevrizma bu son bölgede meydana geldiğinde “torasik aort anevrizması” olarak adlandırılır. Bu alanın anatomik olarak göğüs boşluğunda yer alması, hem teşhisi hem de tedaviyi diğer bölgelere kıyasla daha karmaşık hale getirir.
Torasik Aort Anevrizması Neden Olur?
Bu tip anevrizmaların gelişiminde birçok faktör rol oynar. En yaygın nedenler şunlardır:
- Hipertansiyon: Aort duvarına sürekli yüksek basınç uygulanması, zamanla duvarın zayıflamasına yol açar.
- Ateroskleroz: Damar sertliği, elastikiyetin kaybolmasına neden olur ve damar genişlemesine zemin hazırlar.
- Bağ dokusu hastalıkları: Marfan sendromu, Loeys-Dietz ve Ehlers-Danlos gibi genetik rahatsızlıklar damar yapısını zayıflatır.
- Aort diseksiyonu: Daha önce geçirilmiş yırtılma olayı, bu bölgede anevrizma riskini artırır.
- İleri yaş ve erkek cinsiyet: 65 yaş üstü erkeklerde daha sık görülür.
Bu risk faktörlerinin bir araya gelmesi, torasik aort anevrizması gelişme ihtimalini belirgin şekilde artırır.
Belirtiler Nelerdir?
Torasik aort anevrizmaları uzun süre hiçbir belirti vermeden ilerleyebilir. Ancak damar çapı kritik seviyelere ulaştığında çevre organlara baskı yaparak şu şikâyetlere neden olabilir:
- Göğüs veya sırt ağrısı
- Nefes darlığı
- Öksürük ya da ses kısıklığı (ses tellerine baskı)
- Yutma güçlüğü (yemek borusuna baskı)
- Nadiren kan tükürme (hava yollarına yakınlık varsa)
Bu belirtiler, anevrizmanın büyüklüğünü ve çevre yapılar üzerindeki etkisini gösterir. Özellikle göğüs ağrısı ve nefes darlığı gibi semptomlar acil değerlendirme gerektirir.
Nasıl Teşhis Edilir?
Çoğu torasik aort anevrizması, başka bir nedenden dolayı yapılan tetkik sırasında fark edilir. Kesin tanı için kullanılan başlıca yöntemler şunlardır:
- Bilgisayarlı Tomografi (BT) Anjiyografi: Aortun çapını, şekil bozukluklarını ve çevre organlarla ilişkisini en net gösteren yöntemdir.
- Manyetik Rezonans (MR) Anjiyografi: Radyasyon içermediği için genç hastalarda veya böbrek problemi olanlarda daha güvenlidir.
- Ekokardiyografi: Transtorasik veya transözofageal yöntemlerle aort çıkış bölgesi ve torasik kısmın değerlendirilmesine yardımcı olur.
Tedavi Yöntemleri
Tedavi seçimi, anevrizmanın çapına, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre yapılır. İki temel yöntem öne çıkar:
1. Açık Cerrahi
- Göğüs kafesi açılır.
- Anevrizmatik damar bölgesi çıkarılır.
- Yerine suni damar (greft) dikilir.
- Kalp-akciğer makinesi ile dolaşım sağlanır.
Genellikle genç ve genel sağlık durumu iyi hastalarda tercih edilir. Ancak iyileşme süresi daha uzundur ve komplikasyon riski yüksektir.
2. Endovasküler Yöntem (TEVAR)
Torasik Endovasküler Aort Replasmanı (TEVAR), minimal invaziv bir yaklaşımdır:
- Kasık damarından girilerek aort içine stent-greft yerleştirilir.
- Anevrizma içten kapatılır ve yırtılma riski ortadan kaldırılır.
Avantajları: Hastanede kalış süresi daha kısadır (1–3 gün), enfeksiyon ve kan kaybı riski daha azdır. Ancak her anatomide uygulanamaz; damarın yapısı ve stentin tutunacağı bölge uygun olmalıdır.
Takip ve Risk Yönetimi
Torasik aort anevrizmalarında yırtılma riski, çap 5.5–6 cm seviyesine ulaştığında artar. Daha önce diseksiyon geçirmiş veya hızlı büyüme gösteren olgularda bu sınır daha düşüktür.
Takip önerileri:
- 6–12 ayda bir BT veya MR anjiyografi ile kontrol
- Tansiyonun 120/80 mmHg altında tutulması
- Sigara bırakılması ve kolesterol dengesinin sağlanması
- Düzenli doktor kontrolleri
Bu önlemler, yırtılma riskini azaltır ve cerrahiye uygun zamanı belirlemede hayati rol oynar.
Sonuç
Torasik aort anevrizması, sessiz seyreden ama geç kalındığında ölümcül olabilen bir hastalıktır. Erken teşhis, uygun takip ve kişiselleştirilmiş tedavi sayesinde başarı oranı oldukça yüksektir. Gelişen endovasküler ve hibrid yöntemlerle günümüzde hastalar daha kısa sürede ve daha düşük riskle sağlığına kavuşabilmektedir. Risk grubunda olan bireylerin düzenli tarama yaptırmaları ve belirtileri önemsemeleri yaşam kurtarıcıdır.